25 Mart 2012 Pazar

Okan Bayülgen

            
               Yazımı yazmaya başlarken saat 6.36'yı gösteriyor. Trenden indim,sonra uyuyamadım. Bir alışkanlık ya da gelenek her ne dersek diyebiliriz, tivitıra girdim. Bir kaç şey tivitledim. Tivitlerimin nasıl göründüğüne bakarken Okan'ın blogları tivitlediğini gördüm. Yazmalıyım dedim.
 
              Ve bundan bir kaç gün öncesine gitmek istiyorum. Bizim üniversitenin Medya Kralı'na gideceğini duyunca hiç düşünmeden gidiyorum dedim. Haftanın 5 günü severek izlediğim, izleyemediğimi adeta ölüm kalım meseleseymiş gibi kendimi sorumlu hissederek netten izlediğim Okan'a gitmeliydim. Bunu düşünmek benim için çelişki olurdu.

            Ve bundan daha daha öncesine gidersek, ben bir şeyi ne kadar çok istersem o şeyin olmama ihtimali daha fazla olduğundan, bu benim hayatımın kanunları olduğundan öyle boktan bir sebeple gidemeyeceğimi anladım.

             Oysa bi gün öncesinde Okan'ı rüyamda görmüştüm. Okan sabahın köründe bana geliyordu. Ben de "Ne var Okan ya,bu saatte gelinir mi?" derken bi yandan esniyordum. Mmah mmih yapıp kahkalar atıyordu. Rüyamda görmemin iki sebebi olabilirdi. Uyurken 'Kral Çıplak' açıktı, ya da benim bir yerlerim açık kalmıştı.

           24 Mart da benim doğum günümdü ve bu bana en büyük doğum günü hediyesi olabilirdi. Evet bu kadar istiyordum. Ağlıyom lan.

          23 Mart'ta da Okan'a bir kaç tivit atıp kendimi rahatlatmaya çalıştım. Bu defa ilk fırsatta ne olursa olsun koşarak,zıplayarak gideceğim. Biraz geç olsa da, Okan iyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın. Çünkü sen bizim, hiç bitirmek istemediğimiz kitap, heyecanla izlediğimiz film, kahvemizin ilk yudumusun. Seni çok seviyörüz.
   
     Kendime "Suuus be kadın!" diyerek iygeceler diliyorum.