14 Şubat 2013 Perşembe

Ruh


Ciğeri beş para etmedi herifin.
Kör bıçağı dayadı boynuna.
Çekti derin bir nefes.

Sonrası ılık bir sonbaharın rüzgarı,
Bir kaç damla yağmur belki,
Okşuyormuş gibi.

İki gün olmuştu, tam iki gün.
Kafasında miğfer,
Duvarlar örüyor gökyüzüne doğru.

Ciğeri beş para etmedi herifin.
Kör bıçağı dayadı boynuna.
Çekti derin bir nefes.

Sevdiği tüm kadınlar,
öksürük silsilesi,
Hepsi aşk meşk hadisesi.

Bir ayağı dolanmış ağlara,
Çırpınmak dalaşı,
Ruhu savaşlarda.

Ciğeri beş para etmedi herifin.
Kör bıçağı dayadı boynuna.
Çekti derin bir nefes.

Hızlı nefes alıyor.
Boğuluyor belki.
Gözleri irin.

Hazır dadanmışken savaşa,
Giriyor acımasızca.
Bak diyor, "bunu görüyor musun?"
Ruhum can çekişmekte, kör bıçak altında.

12 Şubat 2013 Salı

Bir Gölge

Bir gölgenin paramparça olmuş tüm yüzleri

Geceye sokulmuş,


Korkusuzca



Maske midir? diye sordurtan cesurlukta,





Nereden geliyor bu umarsızlık?


Biraz da yılgınsın galiba



Oturup konuşsak seninle



Daha kaç tane yüzün var böyle



Korkusuz kahramanlara hayran bırakan cinste




Hayat garip bir yer,



Kaç kişi gelip geçti,



"Aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın." dedi



Ve gitti



Sen öyle değilsin,



Onlardan



Çok sevdim galiba seni,



Sevdirdin kendini





Bu korkusuzluğun reel,


Görüyorum



Riyakarlık da yok





Tamam yargılamıyorum,


Yadırgamıyorum seni



Koruyor,



Kolluyor,



Tapıyorum





Cesaret, korkusuzluk;


Yıllardır herkes cesur, korkusuz



Mevzu bahis olduğunda,



İnsanlar birer çil yavrusu





Ben onlardan değilim


Kaçmam,



Korkmam,



Tereddüt etmem,



Yılmam,



Yadırgamam,



En çok severim seni


Kırıntı


Elimde hiçbir şey kalmadı, açtım avuçlarımı bak. Herhangi bir şey yok. Kırıntısı bile yok. Oysa yıllarca, kırıntılarla doymayı öğrendim, en çok. Ha bir de korkak olmayı. Aza tamah etmeyen, çoğu bulamaz demişler. Çoktan geçtim, az tükendi. Bitti işte, yok. Bazı cümleler çok gereksiz. Bazı insanlar da öyle. 

Yıllar yılı, doymasam da "doydum" dedim, doyduğuma inandırdım kendimi. Ufacık, minnacık herhangi bir şeyin kırıntısını gördüğümde, mutluluktan uçtum. Etrafıma gülücükler saçarak dolandım, durdum. Soranlara mutluyum dedim. Neden dediler, sustum. 

Onların isyan ettiği, benim durumumda intihar etmeyi bile düşünebilecekleri şeylerle ben mutlu oldum. Onlar çoğu azımsadı. Ben azı, çok gördüm. Neden mutlu olduğumu söylemedim. Söyleseydim, anlamazlardı. Belki akıllarını çıldırırlar, bir daha kendilerine bile gelemezlerdi.

Nedenini bilselerdi, acırlardı sanırım. Acıma duyguları, merhametleri yoktur belki. Hiç merhametlilermiş gibi durmuyorlar. İnsanları yargılamak ya da yadırgamak istemem. Pek huyum değildir. Benimkisi tahmin işte. 

Zaten bana acısınlar istemem. Hatta tüm korkunç şeyler olsun. Ama kimse bana acımasın. En çok acınmak, yaralar yavaş yavaş öldürür beni. 

Acınacak bir durumum da yok sahi.Bir sürü kırıntım vardı zamanında. Mutluluğum. Şimdi hiç yok, arıyorum.
Gocunmuyorum da.

Söz, istediğim olduğunda daha çoğunu sonra daha çoğunu isteyerek, maymun iştahlılık yapmayacağım.

İnsanım ben. Biliyorum, bu yüzden inanmak istemiyorsunuz belki. Bu yüzden aklınız almıyor, olabilir. İnsan hep daha fazlasını ister. Ulaşamadığı, çekicidir. Gözü hep başkalarında, aklı kıskançlıklardadır. Doğasında var. Yaradılış meselesi. 

Belki inanmayacaksınız, ben aldırdım o duygularımı. Aldığım nefes, ödülmüş gibi. Abartmıyorum. Abartıyı sevmem. Her zaman sade giyinmiş, abartıdan kaçmışımdır. 

İnsanlar da abartılacak varlıklar değil. Yaradılış olarak, bahsetmiyorum. Tabi ki eşsiz bir mekanizma. Sinir sistemi,solunum sistemi, sindirim sistemi, destek ve hareket sistemi hepsi görevini çok iyi yapıyor. Tüm organ ve sistemler, uyum içinde. Büyük senkronizasyon. Şaşılacak, yaradana tapılacak güzellikte. 

Bahsettiğim, insanların birbirinin kuyusunu kazma arzusuyla yaptığı küçük hesaplar, kıskançlıklar, riyâkarlıklar, türlü dolaplar. Herkes bir diğerinin düşüncelerini, iç hesaplarını az çok anlıyor. Yine ona gülümsemeye, canım, ciğerim demeye devam ediyor. Çünkü onun da kendine göre hesapları var. Kulağa iğrenç geliyor, ama yaşanıyor. Yaşıyoruz.

Eleştirmiyorum, gördüğümü söylüyorum.  Eleştirebilmek, yeti aslında. Biraz da yürekli bir iş. Sonuçlarını göze almak, biraz korkusuz olmak lazım. Bazıları eleştirmeyi, ‘ağzına geleni söylemek’ anlamışsa da, böyle değil.

Düşünerek, tarafsız olarak diyemem ama tarafsız  olmaya çalışarak, çekinmeden eleştirebilmek her baba yiğidin harcı değil. Zaten baba yiğit de kalmadı, pek.

Eleştiri, özeleştiri olmadan gül gibi yaşayıp gidiyoruz. Ağzımızın tadını bozmaya gerek yok. Aman. Gürültüye, yargılanmaya gelemeyiz ailecek. Bu, böyle.
Yüksek sese, çoğumuz gelemeyiz.

Kırıntı diyordum. Biraz kırıntı bulsam. Her şeyin kırıntısından istemiyorum. Biraz sevgi kırıntısına ihtiyacım var galiba. Biliyorum biraz yüz kızartıcı. Biraz da üstten bakılmaya yer arıyorum. Söylemek garip.

Hepsini istemiyorum. Kırıntılarım olsun, mutlu olurum.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Döngü

Dostummuş meğer


Çantadaki keklik,



Dazlak kuşlar,



Gökyüzünde'hazır ol'da bekleyen



Kara bulutlar,



Dokunsan ağlayacaklar



Dokunma,ağlamasınlar


Hergele kelimelerim var


Biraz sitemkâr,



Biraz düşmanca,



Kızmam kolay kolay



Canına yandığımın dünyası



Yağmuru, rüzgarı




Sevecenimdir ben



Etrafa gülücükler saçmam,



Ama sevecenimdir



Kimse üzülsün istemem



Yadırganacak ruhum,



Kaçık fikirlerim,



Usturuplu kelimelerim belki



Hepsi ayaklandılar




Pusmuş gölgelerin ardındayım



Göremezsin,



Çabalama



Pelerinim, zırhım



Rüzgarda kıpırtısız,



Dehlizde unutulmuş ruhum




Madeni bir ses duydum



Uzaktan,



Denizaşırı,



Durdu ses



Duraksadı



Ve tekrar



Ben dinlemedim




Paylanmış çocuktum



Hüzün,



En çok kızgınlık



Anlayamamak



Vardı gündemimde




Cellat gördüm



Açmış kollarını,



Kucaklayacakmış



Sevecekmiş


Başrol onun,



Seyrediyorum


Tüm kısır fikirlere,


Cellat tuttum



Kucakladı,



Sevdi,



Severmiş gibi yaptı en çok



Başrol cellat,



Rolünü oynayamadı




Ölüm valsi



Yarım,



Eksik



Şaşılacak güzellikte,



Bacakları var



Cellatın



Diz çöktü,



Düştü sonra



Galip gelmiş,



Kısır fikirler



Döngü,



Kısır döngü

10 Şubat 2013 Pazar

Tadım Yok

Tadım yok


Kalbim un ufak,



Leblebi tozları gibi



Küçükken kaşıkladığımız,



Yerken sert sessiz içerikli kelimeler 

söylenip,


Püskürttüğümüz tozları,



Eğlendiğimiz bununla,



O leblebi tozları gibi




Tadım yok



Annem kek yapmak istemiş



Un, yumurta, şeker; 



Hepsini koymuş



Keki unutmuş



Ortalık yanık kokusu




Tadım yok



Ukala kuşlar uçmuş,



Geçerken uğramamış



Aklına rast düşmemiş




Tadım yok



Öfkelenmişim ben



Yummuşum ağzımı



Açmışım gözümü



Önceden baktıklarımı,



Şimdi görür olmuşum





Tadım yok


Bulaşık yıkarken,



Tabak kırmışım



Kızmışım biraz



Diğerlerini de itmiş,



Oturmuşum




Tadım yok



Yüzüm solmuş



Göz bebeklerime bir haller olmuş,



Sanırım



Tadım yokmuş