30 Ocak 2013 Çarşamba

         Twitterda birisi şöyle yazmıştı; "Bilinç altım arak yapmadıysa, bence çok güzel yazdım." Tam olarak bu muydu, hatırlamıyorum. Bunun gibi bir şeydi. Çok hoşuma gitmişti.

        Bilinç altımızda, izlediğimiz filmler, diziler, reklamlar, kadın programları, tartışma programları, okuduğumuz kitaplar, dergiler, gazeteler, bakkalın camında A4 kağıdına yamuk yumuk el yazısıyla yazılmış cümleler, afişler, broşürler, dinlediğimiz müzik, dinlemek zorunda bırakıldığımız müzik ve daha milyon tane şey var. Hayatımızda yaşadığımız, yaşamayıp hayalini kurduğumuz, rüyalarını  gördüğümüz bir ton şey; umursadığımız ya da umursamadığımız bir sürü bir sürü de insan var.

        Bunların hepsi bilinç altımızda ya da beynimizin ufacıcık bir köşesinde yer eden şeyler. Kurduğumuz cümleler, yazdığımız bir çok şey bazen farkına varmadan bilinç altımızdaki o şeyin aynısı oluveriyor.
Esinlenmek, hep var. Mutlak var.

        Her şeyde olduğu gibi, 'esinlenme' olayının da çizgileri var. Hem de halat büyüklüğünde kalın çizgileri var. Amiyane tabiriyle 'arak yapmak' la aralarında koskocamaan uçurum vardır.

       İlkokuldayken din öğretmenimiz, "Kopya çekerseniz, çalmış olursunuz." derdi. Bu bana mantıklı gelmişti. Bu aklıma hep gelir. 'Arak yapmak, araklamak' olayı da hırsızlığın önde bayrak tutanı. "Yapmadım, bu benim." diye inkar etmek de kaypaklık kısmı.

       Bir kere şöyle bir olay da var ki, eğer resim yapma yetin yoksa ressam olamazsın. Müzik kulağın yoksa, şarkı söyleyemez, enstürman çalamazsın. Bakış açın, hayal gücün yoksa fotoğraf çekemezsin. Başkalarının cümleleriyle konuşuyorsan da yazar olamazsın. Yazı yazamazsın. Yazı yazarsın belki, sosyal medyada ben yazarım imajı üzerinden prim yapmaya çalışamazsın. En önce insanın kendine rasyonel olabilmesi, belki.

       Lisedeyken, yine bir öğretmenim, edebiyat öğretmenim, hatta çok sevdiğim, en sevdiğim öğretmenlerden biri olan, Esma CANIAZ hocam hep şunu derdi. Onun cümleleriyle yazamayabilirim ama aklımda kalanlar şunlardı.  Anlatımı güçlendirmek için, örneklendirin örnekler verin. Atasözleriyle, deyimlerle, özlü sözlerle, hikayelerdeki, romanlardaki karekterlerle pekiştirin.

       Ben de tam olarak böyle düşünüyorum işte. Eğer yazı yazıyorsanız, blog, köşe yazısı,sözlük, twitter herhangi bir yerde bir şeyler yazıyor, bir kaç cümle kuruyorsanız kötü de olsa kendi cümlelerinizle kurun.

       Açıkçası, insanlar yemiyor. Her gün 'timeline' da akan aynı tivitler, bir süre sonra kabak tadı veriyor. Çoğu zaman peşi sıra denk geliyor.

       Twitter, bunun için ufak bir örnekti.

       Her alanda, her yerde geçerli olan bir şey aslında. Hırsız, kendinde olmayan şeyi elde etmeye çalışır. Şartlar, yetiştiği ortam onu bu davranışa itmiştir, belki. Bilemiyorum. Demek istediğim o ki; sizde olmayan yetiyi, arakladığınız,çaldığınız cümlelerle elde edemezsiniz. Çaldığınız cümlelerle sadece bir kesim insana havalı, kuğl görünebilirsiniz. O da bir süreliğine.

      Biz, biz olalım. Ödün vermeyelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder