28 Aralık 2012 Cuma

Köprü

         Köprü var bizim orada, biraz yıkık gibi, 'bir ayağı çukurda' diye dalga geçiyorum her gün. Paslı biraz da. Köprüyü görünce, hüzün kaplıyor içimi. Bu köprü biraz mağrur, biraz yılgın gibi. Bir derdi var, ama anlatamıyor sanki. Yalnızdım. Ben, fazla yalnızdım. Köprüye gittim. Başımı sarkıttım aşağı. Biraz fazlaca. Derenin, güçlü suları suyun da güçlü sesi vardı. Rüzgar, bir iki damla su sıçratmıştı yüzüme. Saçlarımı izledim. Dalgalı saçlarım vardı benim. İri dalgalı. Rüzgarda uçuşuyorlardı, şimdi. Özgür kalmışlardı. Özgürlüğün, enfes bir şey olduğunu, saçlarımı izlediğimde fark ettim. Köprünün ayağına takıldı gözüm. Güldüm, sırıtarak. Gerçekten, bir ayağı çukurdaydı köprünün.

       Beynimin uyuştuğunu hissettim. Fazla kan gitti sanırım. Dünyayı, bu dereyi, köprünün ayaklarını, saçlarımı bu bakış açısıyla görmek güzeldi. Zaman zaman, boğazımda bir şey düğümlenirdi. Büyük, kocaman bir lokma gibi. Yutamazdım, kusamazdım onu. Öksürsem geçmezdi. Ciğerlerimi parçalayarak öksürsem de geçmezdi. Ben de durur, beklerdim. Düğümün geçmediği an, zaman durur. Yıllar yıllar geçmiş gibi olurdu. O şeyin geçmesine yakın, içim cız ederdi. Cız edişini hissederdim. Beynim uyuşmuş, boğazıma bir şey düğümlenmişti. Gözlerim yerinden fırlayacakmış gibi oldu, içim cız etti sonra. Durdum bir süre.

        Ağlamak istedim ben. Bugün çok ağlamak istedim. Ağlasam, rahatlayacaktım. Hep derler ya "Ağla,rahatlarsın." Ben ağlayamıyordum, işte. Uzun zamandır, ağlayamıyordum.

       Köprünün ayağı yine gözüme takıldı. Baktım. Sonra saçlarımı savurtarak, kafamı kaldırdım. Ellerim pas olmuştu. Köprüye baktım. Elime şıp diye bir şey damladı. Ardından, oturdum köprüye. Paslı demirlerine, kafamı dayadım. Oturdum, ağladım. Köprü çok hüzünlüydü. O bana baktı. Ben sadece, ağladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder